Yazar: Gökhan Okçu
“Anlattıkları sende kalan kişiye “Hocam” dersin!”
Yıl 1986. Bundan tam 36 yıl önce. Anadolu lisesinde İngilizce hazırlık sınıfını tamamlamış ve orta birinci sınıfa başlamıştık. Dersimiz matematik. Orta yaşlarda bir kadın öğretmen derse girdi. Çantasını masasına bıraktı ve kara tahtaya bir cümle yazdı.
“Mathematics is logical thinking.”
“Matematik mantıklı düşünmektir.”
Sonra bize döndü ve şunu sordu.
“What is mathematics?”
“Matematik nedir?”
Bizde tahtadaki cümleyi okuyarak cevap verdik.
“Mathematics is logical thinking.”
Sonra sesini biraz daha yükseltti ve sordu.
“WHAT IS MATHEMATICS?”
Biz de sesimizi yükselterek cevap verdik.
“MATHEMATICS IS LOGICAL THINKING.”
Her seferinde dozu artırarak bunu birkaç kere daha tekrarladı. En son eline bir tebeşir aldı. Çok yüksek sesle cümleyi söylerken; elindeki tebeşiri “logical” yazısının üzerine vurarak parçaladı.
“MATHEMATICS IS LOGICAL THINKING.”
Korkmuştuk. Birden anormal kadın normal bir ses tonuna döndü, hepimizin gözlerine tek tek baktı ve sonrasında aynı cümleyi çok yumuşak bir ses tonuyla bize bir daha iletti.
“Mathematics is logical thinking.”
Sonra adının Suzan olduğunu, Amerika’dan geldiğini ve bu dönem matematik dersinde birlikte olacağımızı söyledi. Arkasından dönem bittiğinde bizde kalmasını istediği tek cümlenin bu cümle olduğunu ve dönem boyunca bize bu cümleyi ispatlayacağını ifade etti.
Gerçekten de dönem boyunca defalarca ondan bu cümleyi duyduk. Bir matematik dersi düşünün ve içinde çok az sayılardan bahsedilsin. Biraz garip geliyor değil mi? Kadın bize sayıları değil, matematiğin günlük hayatımız içindeki karşılığını anlattı. Onlarca örnekle…
Mutfağa gittin çay aldın ve salona geldin. Eğer şekeri unutuyorsan matematik zayıf. Şekeri aldın, kaşığı unutuyorsan matematik zayıf. Kaşığı aldın yanında yiyeceğin kurabiyeyi unuttuysan matematik zayıf.
Akşam okuldan sonra basketbol antrenmanına gideceksin. Sabah evden çıkarken eşofman ve spor ayakkabılarını evde unutuyorsan matematik zayıf.
Kadın bize kümeleri öğretti ama elbise dolabımızı nasıl düzenleyeceğimiz üzerinden. Pantolonlarımızı açık renkten koyu renge doğru sıralamamızı, gömlekleri, kazakları, tişörtleri, iç çamaşırları… nasıl kombin oluşturacağımızı, kesişen kümlerin bu anlamda ne kadar kıymetli olduğunu… daha onlarcasını anlattı ama hep hayatın içinden… 42 yaşındayım ve birçok alışkanlığım Suzan’ın öğrettiği gibi şekilleniyor.
Yedi yıldır profesyonel eğitmenlik yapıyorum. Şimdi geri dönüp baktığımda ilk eğitimlerime katılan ekiplere eğitim adı altında ne büyük işkenceler yapmışım. Eğitmenlik yolcuğunun birinci yılında, bir gün eğitimden çıktık. Gün boyunca beni izleyen Selin Hocamla şöyle bir konuşma geçti aramızda.
– Gökhancım ne iş yapıyorsun?
– Eğitmenim hocam.
– Eğitmen ne iş yapar?
– Dalga mı geçiyorsunuz hocam?
– Yok Gökhancım bir yere gelmek istiyorum. Eğitmen ne iş yapar?
– Uzmanı olduğu konuyu anlatır.
– Sen ne iş yaptığını bilmiyorsun o halde.
– Anlamadım, Hocam.
– Bak Gökhancım ben seni eğitim verirken defalarca izledim. Gerçekten çok iyi hazırlanıyorsun. Çok emek harcıyorsun ama sen yaptığın işin ne olduğunu tam bilmiyorsun. Bak sana bir eğitmen tanımı vereyim, bundan sonra mesleğini bu cümlenin üzerine bina et olur mu?
Biz eğitmenlere aynı zamanda hocam da derler. Selin Hocanın bana söylediği cümle şu.
“Anlattıkları sende kalan kişiye “Hocam” dersin.”
Yani ne öğrendim biliyor musunuz? Bir eğitmen olarak, bir öğretmen olarak bizim işimiz birilerine bir şeyler anlatmak değilmiş. Anlattıklarımızın onlarda kalabilmesi için gerekli organizasyonu kurma işini yapıyoruz biz. Bu cümlenin öncesinde benim eğitim formatım şuydu. Çok güzel eğitim notları hazırlıyordum. İçi bilgi dolu. Makaleler, teknikler, ispatlar… Sayfalar dolusu. Anlatacağım her şeyi de projeksiyonla perdeye yansıtıyordum. Elimde bir lazer işaretleyici ben perdeden, katılımcılar notlardan birlikte okuyorduk. Sonra da birbirimize teşekkür edip ayrılıyorduk. Bin bir emekle hazırladığım notların yarısı herkes gittikten sonra eğitim salonunda kalıyordu. Bir bölümünü binadan çıkarken kapının önündeki çöpte görüyordum. Çok az sayıda katılımcı notları evine götürüyor, onlarda bir kitaplığa, dolaba ya da rafa bırakıyordu. Bir daha ne zaman notlara dönüp bakıyorlar? Odasını toplarken, taşınırken not eline gelirse şöyle bir bakıyor ve o kadar. Şimdi ise neredeyse verdiğim eğitimlerin çoğunda projeksiyon kullanmıyorum. Not dağıtmıyorum. Katılımcıların kendi notlarını alabilecekleri tasarımı ortaya koyuyorum. Onlarca bilgi vermek yerine anlattığım bilginin hayatın içindeki karşılığını basitçe ifade edecek kısa cümlelerle ilerliyor ve hayattan örneklerle somutlaştırıyorum. Her bir eğitimin etkisi öylesine arttı ki. Aradan yıllar geçmesine rağmen katılımcılardan harikulade geribildirimler, postalar alıyorum.
Neden biliyor musunuz? Çünkü 36 sene önce Suzan Öğretmen demişti ki;
“Mathematics is logical thinking.”
Neden biliyor musunuz? Çünkü 10 sene önce Selin Hocam demişti ki;
“Anlattıkları sende kalan kişiye “Hocam” dersin.”
Şimdi ben de diyorum ki; sağlıcakla kalın. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…